18 Aralık 2012 Salı

Atlatmak ve Atlatamamak




Hayatım boyunca bir şeyleri çabucak atlatan, yaşamına kaldığı yerden devam edebilen biri olamadım. Devam edemediğim yerde, başıma daha fena şeyler geleceğini fark ettiğim zaman; devam ettim o kadar. Ve günler geçip gitti... O kadar geçip gitti ki hatta; kimi sesleri, kimi gülüşleri unuttum sandım. Geride bıraktığımı zannettim. Öylesine zannettim ki dışarıdan bakan biri, duygusuzluğumdan bahis açar ve bundan tiksinebilirdi.

Ama sanırım büyük bir tortu kalıyor. Arkanızdan esen rüzgarda kocaman bir toz yığını gibi, biran kafanızı çevirseniz ya da azıcık baksanız bile; değdiğiniz bütün yaşamlardan bir parça, gözlerinize, kulaklarınıza, burnunuza doluyor. Hatta hiç çevirmeseniz kafanızı, Tepebaşı'nda arabanızı park ettiğiniz yeri ararken, sokaktan geçen bir kadının parfümü ya da ne bileyim işte, öyle basit bir şeyde; yaşadığınız zamandan, mekandan bambaşka bir yere götürüyor sizi bir şeyler.

Sevdadan bahsetmek istiyorum. Kamyon arkası yazıları gibi oturaklı, kesin.. ya da şöyle demek istiyorum mesela, “aşkın bilimsel olarak hormonel olduğu bilinmekte..” ama iki türlüsü de yanılgı olur bana kalırsa. Doğrusu nedir, sevda nasıldır, neye benzer bunların hiçbiri bende yok. Doğru kadın var mı? Bunu da bilmiyorum. Ya da bir kadınla mutlu bir yaşam olası mıdır? Ya da başkaca bir sürü soru.. Sevda üzerine onca düşünmeme, beni geçelim edebiyatın ürettiklerine rağmen bi şeyler söylemeye bile kalksanız; söyleyeceğiniz şeyler sonunda, hep bir soru kalacaktır. (Kanımca bu çoğu zaman güzel bi şeydir.)

Belki de sorulardır bizi rahatsız eden şeyler. Biraz rahatsızlık herkes için iyi olsa da; cevaplanamayacak bir soru ızdırap vericidir. Geleceğe yöneltilmiş sorularda, özne ya da nesne karmakarışıkdır. Kimlerle tanışacağını, hangi durumlarda ne karara varacağını bilmez insan. Yine de bir umut vardır cevaplar için. Ama geçmişde sorular kesin ve çetrefillidir; bazen cevabı yoktur hatta. Hele de sevda varsa işin içinde, hele de bir çeşit yaşanmamışlıksa, hiç denenmemiş bir şeyse bu. “Ya O'ysa” diye geçirir insan içinden. 40'ında ya da 50'sinde, evliyken ya da bekarken, mutluyken ya da mutsuzken. Ya O'ysa.. Yine de Turgut Uyar'ın şu dizesini hatırlıyorum hemen “her insan bir uyumsuzluktur, ölü olmadıkça.” Hatırlıyorum, hatırlamasına da; sorular kalıyor. Hep de kalacak belki.. “Bazı şeyleri atlatamamak, her şeyi atlamaktan iyidir” diyorum; biraz da gülümseyerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder