Hayatım boyunca bir şeyleri çabucak
atlatan, yaşamına kaldığı yerden devam edebilen biri olamadım.
Devam edemediğim yerde, başıma daha fena şeyler geleceğini fark
ettiğim zaman; devam ettim o kadar. Ve günler geçip gitti... O
kadar geçip gitti ki hatta; kimi sesleri, kimi gülüşleri unuttum
sandım. Geride bıraktığımı zannettim. Öylesine zannettim ki
dışarıdan bakan biri, duygusuzluğumdan bahis açar ve bundan
tiksinebilirdi.
Ama sanırım büyük bir tortu
kalıyor. Arkanızdan esen rüzgarda kocaman bir toz yığını gibi,
biran kafanızı çevirseniz ya da azıcık baksanız bile;
değdiğiniz bütün yaşamlardan bir parça, gözlerinize,
kulaklarınıza, burnunuza doluyor. Hatta hiç çevirmeseniz
kafanızı, Tepebaşı'nda arabanızı park ettiğiniz yeri ararken,
sokaktan geçen bir kadının parfümü ya da ne bileyim işte, öyle
basit bir şeyde; yaşadığınız zamandan, mekandan bambaşka bir
yere götürüyor sizi bir şeyler.
Sevdadan bahsetmek istiyorum. Kamyon
arkası yazıları gibi oturaklı, kesin.. ya da şöyle demek
istiyorum mesela, “aşkın bilimsel olarak hormonel olduğu
bilinmekte..” ama iki türlüsü de yanılgı olur bana kalırsa.
Doğrusu nedir, sevda nasıldır, neye benzer bunların hiçbiri
bende yok. Doğru kadın var mı? Bunu da bilmiyorum. Ya da bir
kadınla mutlu bir yaşam olası mıdır? Ya da başkaca bir sürü
soru.. Sevda üzerine onca düşünmeme, beni geçelim edebiyatın
ürettiklerine rağmen bi şeyler söylemeye bile kalksanız;
söyleyeceğiniz şeyler sonunda, hep bir soru kalacaktır. (Kanımca
bu çoğu zaman güzel bi şeydir.)
Belki de sorulardır bizi rahatsız
eden şeyler. Biraz rahatsızlık herkes için iyi olsa da;
cevaplanamayacak bir soru ızdırap vericidir. Geleceğe yöneltilmiş
sorularda, özne ya da nesne karmakarışıkdır. Kimlerle
tanışacağını, hangi durumlarda ne karara varacağını bilmez
insan. Yine de bir umut vardır cevaplar için. Ama geçmişde
sorular kesin ve çetrefillidir; bazen cevabı yoktur hatta. Hele de
sevda varsa işin içinde, hele de bir çeşit yaşanmamışlıksa,
hiç denenmemiş bir şeyse bu. “Ya O'ysa” diye geçirir insan
içinden. 40'ında ya da 50'sinde, evliyken ya da bekarken, mutluyken
ya da mutsuzken. Ya O'ysa.. Yine de Turgut Uyar'ın şu dizesini
hatırlıyorum hemen “her insan bir uyumsuzluktur, ölü
olmadıkça.” Hatırlıyorum, hatırlamasına da; sorular kalıyor.
Hep de kalacak belki.. “Bazı şeyleri atlatamamak, her şeyi
atlamaktan iyidir” diyorum; biraz da gülümseyerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder